Die Gaste, SAYI: 15 / Ocak-Şubat 2011


Die Gaste SAYI: 15  / Ocak-Şubat 2011



    Önce Suriye kökenli Alman vatandaşı Bassam Tibi’nin Avrupa’nın entegrasyonu için geliştirdiği bir kavram ortaya çıktı: Leitkultur. Bu “yönetici ve yönlendirici kültür” kavramı Ekim 2000 yılında Friedrich Merz tarafından Almanya’daki “yabancılar sorunu”na, entegrasyon sorununa devşirilerek deutsche Leitkultur halini aldı. Ancak yükselen tepkiler karşısında tartışma hızla bitirildi ve “Alman yönetici ve yönlendirici kültür” kavramı uykuya yatırıldı.
    Aradan on yıl geçti. 2010’un Ekim ayında CDU/CSU’nun gençlik kolunun kurultayında Seehofer “mültikülti öldü”ğünü ilan ederken, deutsche Leitkultur konusunda Birlik Partilerinin anlaşmaya vardıklarını bildirdi. Şimdi içeriği belirsiz bu “Alman yönetici ve yönlendirici kültürü” entegrasyon sorununun tek çözümü olarak sunulmuş durumda.
    Açıktır ki, “deutsche Leitkultur”, sadece basit bir slogan olarak bırakılamaz, içeriği doldurulmak zorundadır. Bu da, kaçınılmaz olarak Alman tarihinin ve Alman kültürünün tartışılmasına yol açacaktır. Bu Alman tarih tartışması da Otto Eduard Leopold von Bismarck olmaksızın yapılamaz.
    Tarihe “Alman birliğinin kurucusu” olarak geçen von Bismarck, kimilerine göre, “diplomasi ustası”, kimilerine göre “kurnaz ve hilekar bir politikacı”ydı.
    1848 Devrimi’nde Frankfurt’ta toplanan ilk (ve son) Alman Ulusal Meclisi cumhuriyet ilan edemeden dağılınca, sahneye Bismarck çıktı.
    Von Bismarck, 1862’de Prusya başbakanı oldu. 1864’de Schleswig ve Holstein’ın kurtarıcısı olarak sahnede yer aldı. 1866 yılında Sadowa’da Avusturya ordusunu yenilgiye uğrattı, Avusturya’yı Kuzey Alman Birliği’nden çıkardı ve Birliğin başbakanı oldu (Bundeskanzler). 1870 Fransa-Prusya savaşından muzaffer çıkan von Bismarck’ın ilk işi Prusya kralı I. Wilhelm’i Alman Kralı ilan ederek II. Reich rejimini kurmak oldu ve kendisini de Deutsche Reichskanzler ilan etti. Ve ardından 1871 Paris Komünü’nün yıkılması için Fransız kralıyla işbirliği yaptı. 1878’de Anti-Sosyalist Yasa’yı çıkartarak Sosyal-Demokrat Parti’nin faaliyetlerini yasakladı.
    Öte yandan Prusya demiryollarını devletleştirdi. O güne kadar SPD tarafından savunulan sağlık, kaza ve emeklilik sigortalarını 1883-1889 yıllarında yasalaştırdı. Böylece kullanabileceği yeni gelir kaynakları sağlamış oldu. Bütün bunlar “devlet sosyalizmi” diye alkışlandı.
    Ama von Bismarck’ı başyazı haline getiren asıl neden ise, Reichskanzler olarak başlattığı “kulturkampf”tır.
    Von Bismarck, “Alman birliği”ne direnen katolik güney eyaletlerini, özellikle de Bavyera eyaletini dize getirmek için 1871’de “kulturkampf”ı başlattı.
    “kulturkampf”, 1871 yılında kilise kürsüsünden siyaset yapan papazlara iki yıl hapis cezası getiren yasa değişikliğiyle başladı (Strafgesetzbuch § 130 – Kanzelparagraph. Bu madde 1953 yılına kadar yürürlükte kaldı).
    Mart 1872’de katolik okulları devlet denetimine alındı.
    Haziran 1872’de rahiplerin devlet okullarında çalışması yasaklandı.
    1872 sonlarında Cizvitlerin faaliyetleri yasaklandı. Katolik rahiplerin laik mahkemelerde yargılanması sağlandı.
    1873’de çıkartılan “Mayıs Yasası”yla din adamlarının eğitim ve atama yetkisi devlete verildi.
    1875’de katolik kilisesine yapılan devlet yardımı kaldırıldı.
    1875’de kilise nikahının yerine resmi (Standesamt) nikah getirildi.
    Ancak bu “kültür savaşı”nın en büyük sonucu, Almanya’nın işgali altında bulunan Polonya topraklarında ortaya çıktı. Katolik okulları kapatılırken, aynı zamanda Polonyalıların ulusal okulları da kapatıldı, Lehçe konuşmak yasaklandı. Amaç, Alman imparatorluğu sınırları içindeki Polonyalıların asimilasyonuydu (Germanisation/Almanlaştırılması).
    Böylece II. Reich rejiminde katolik kilisesinin gücü kırılıp, Max Weber’in “kapitalizmin ruhu” dediği “protestan ahlakı” egemen hale getirilirken, katolik kilisesine karşı protestan devletin açtığı din savaşının adı “kulturkampf” olarak tarihe geçti. Von Bismarck’ın “kulturkampf”ı, sözcüğün tam anlamıyla Alman-protestan kültürünün Alman birliğinin temeli haline getirilmesinin ve imparatorluk sınırları içindeki Alman olmayanların “Almanlaştırılması”nın (Germanisation) ifadesi olmuştur.
    Günümüzde ise, “deutsche Leitkultur”den söz edilmektedir. Bu “leitkultur”ün içeriği belirsizdir. Sadece Alman anayasasına, yasalarına bağlı olmak ve Alman kültürüne saygı göstermek olarak tanımlanmakla yetinilmektedir. Bu “leitkultur” söyleminin, ne ölçüde Almanya’daki “yabancıları” asimile etmeye ve ne ölçüde “Alman ulusal birliğini” sağlamaya yönelik olacağı bilinmemektedir. Bütün sorun, “deutsche Leitkultur” savunucularının ne kadar Bismarcklaşacaklarıyla ilgilidir. Açık olan tek şey, Bismarcklaşan bir “leitkultur” savunuculuğunun, Bismarck’ın “kulturkampf”ının ikinci versiyonu olacağıdır.