Die Gaste
İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
ISSN 2194-2668
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
(Initiative zur Förderung von Sprache und Bildung e.V.)


  • SONRAKİ YAZI
  • ÖNCEKİ YAZI
    25. Sayı / Ocak-Şubat 2013



    Die Gaste 25. Sayı / Ocak-Şubat 2013

     
     

    Die Gaste

    İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE

    ISSN 2194-2668

    DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN
    İNİSİYATİF

    Yayın Sorumlusu (ViSdP):
    Engin Kunter


    diegaste@yahoo.com

    Adil Olmak Başka Birşey
    Çok Sayıda İkidilli Çocuğun Alman Engelli Okullarında Bulunma Nedeni
    [Fair geht anders – warum so viele bilinguale Kinder deutsche Sonderschulen besuchen]


    Prof. Dr. phil. Johannes MAND
    (Bochum Protestan Meslek Yüksekokulu Rheinland-Westfalen-Lippe)


    Göç geçmişine sahip çocukların Alman förderschulelerine bu denli yüksek bir oranda devam ediyor olmasının nedenleri nedir? Belirleyici bir neden olarak ikidillilik neredeyse tümüyle dışta bırakılabilir. Çünkü, sosyal köken kontrol edildiği sürece, bir başka deyişle, örneğin yoksul ailelerden gelen ikidilli çocuklar ile aynı biçimde yoksul olan tekdilli aile çocukları karşılaştırıldığında, tekdilli ve ikidilli çocuklar arasındaki başarım farklarının kaybolduğunu kanıtlayan araştırmalar şu an artık mevcuttur.
        Bir skandalda olaylar aslında şöyle gelişir: Dikkatli bir izleyici yaşadığı dönemde ortaya çıkan bir olumsuzluğu keşfeder. O, keşfettiği bu olumsuzluğu kamuoyuna duyurur. Bir tepki doğar. Ve öykünün sonunda sorun, genelde az ya da çok makul bir şekilde çözülür.
        Alman engelli okullarında (sonderschule) bir olumsuzluk yaşandığı uzun süredir biliniyor. Çünkü Alman engelli okullarında (förderschule) çok sayıda, haddin- den fazla göç geçmişine sahip çocuklar bulunuyor. Reimer Kornmann gibi birçok uzman on yıllardır göçmenlerin engelli okullarındaki yüksek oranının bir sorun oldu- ğuna işaret ediyor. Ancak: Konuya ilişkin tepkiler çok sınırlı. Mağdurlar neden bu kadar sessiz kalıyor?
        Bunun nedeni kesinlikle oranlar değildir. Almanya’nın en büyük federal eyaleti Kuzey Ren Vestfalya’da, örneğin geçen okul yılı itibariyle göç geçmişi bulunan öğrencilerin %4,2’si bir förderschuleye giderken, bu oran göç geçmişi bulunmayan öğrencilerde %1,2 düzeyindedir. Vatandaşlık bir seçim kriteri olarak belirlendiğinde ve en sık rastlanan beş millet birbiriyle karşılaştırıldığında, göç kökenli çocukların kendi aralarında da büyük bir farklılık olduğu saptanabilir. Förderschulelere giden Sırp vatandaşı öğrenciler neredeyse absürd denebilecek %13,2’lik en yüksek oranla öndedir. Şu an için hala kuşkuyla bakılması gereken %3,9’luk oranla Polonyalı çocuklar ikinci sırada, hemen ardından %2,9 gibi bir değerle Türk çocuklar gelmektedir. İtalyan çocukların oranı %1,3 ile Alman çocukların oranına benzer bir düzeyde seyretmektedir. Yunan çocuklar ise, Alman yaşıtlarıyla karşılaştırıldığında, förderschulelere daha az bir sıklıkla geçiş yapmaktadır (%0,5).
        Göç geçmişine sahip çocukların Alman förderschulelerine bu denli yüksek bir oranda devam ediyor olmasının nedenleri nedir? Ve göçmen gruplar arasındaki farklılık neden bu kadar büyüktür? Belirleyici bir neden olarak ikidillilik neredeyse tümüyle dışta bırakılabilir. Çünkü, sosyal köken kontrol edildiği sürece, bir başka deyişle, örneğin yoksul ailelerden gelen ikidilli çocuklar ile aynı biçimde yoksul olan tekdilli aile çocukları karşılaştırıldığında, tekdilli ve ikidilli çocuklar arasındaki başarım farklarının kaybolduğunu kanıtlayan araştırmalar şu an artık mevcuttur.
        Hayır, Almanya’da göçmen çocukların förderschulelere devam etme oranlarının bu kadar yüksek oluşu başka nedenlerden kaynaklanıyor. İlkin Avrupa’daki engelli okulları oranının birbirinden önemli ölçüde farklılık gösterdiği bilinmelidir. Kimin engelli olduğu ve engellilik adı altında ne anlaşılması gerektiği sorularına, farklı devletler farklı yorumlar getiriyor. Nitekim engelli okulları oranının çok düşük (örneğin İsveç) ve çok yüksek olduğu devletler bulunuyor (örneğin Finlandiya, Belçika ve Almanya). Almanya’da engelli sayılan birçok çocuk, bu anlamda başka bir yerde engelli sayılmamaktadır. Anlaşılan burada bedensel engelli ya da görme engelli çocuklardan söz edilmemektedir. Almanya’da engelli okullarındaki oranın bu kadar yüksek olmasını sağlayan kategoriye, daha çok “öğrenim engelli” adı verilmektedir. Kullanılan yeni akademik kavram şudur: Öğrenme alanına ilişkin özel pedagojik destek gereksinimi. Burada daha çok okuma ve yaz-ma sorunu yaşayan çocuklar kastedilmektedir. Şu çok iyi biliniyor: Bu çocuklar ağır- lıklı olarak yoksul ailelerden gelmektedir.
        Öyle ki, Almanya’da yaşayan ikidilli çocukların çoğu yoksul aile çocuğudur. Böylelikle bu korkunç rakamların ilk nedeni, göç geçmişi bulunan ailelerin toplumsal durumunda aranabilir. Buna göre Alman-ya’da yoksul aile çocukları konusunda uzmanlaşmış bir sonderschule türü kurumsallaşmış olduğundan ve göç geçmişi bulunan aileler sıkça zor ekonomik koşullarda yaşadığı için, Almanya’da yaşayan ikidilli çocuklar yoğun bir şekilde öğrenim odaklı förderschulelere geçiş yapmaktadır.
        Bu durum, eğer förderschuleler çocuklara destek sunmaya son derece elverişli birer okul olsaydı, belki de kabul edilebilirdi. Ancak konuyla ilgili araştırma sonuçları pek de ümitlendirmiyor. Birçok araştırmada görüldüğü özere, öğrenim odaklı förderschulelere devam eden çocuklar, bütünleştirici uygulamalara göre eğitim gören öğrencilerden daha kötü sonuçlar elde ediyor. Tüm zayıf çocukları bir okulda toplamak iyi bir fikir değil. Alman ailelerin çoğu bu nedenle förderschulelerden uzak duruyor. Ayrıca onlar förderschuleden alınan bir karnenin iş piyasasında hiçbir değeri olmadığını da çok iyi biliyorlar.
        Öyleyse göç kökenli ebeveynler çocuklarının sonderschuleye sevk edilmelerini neden sıkça kabul ediyor? Bir açıklama şu olabilir: Birçok göçmen ebeveyn öğretmenlerin kendilerine anlattığı iyi sonderschuleler, küçük sınıflar ve özel eğitilmiş förderschule öğretmenleri masalına inanıyor. Kendilerini nasıl savunacaklarını bilmiyor. Belki de onlar bilgilendirme toplantılarında ciddi haksızlıklar yapıldığından da habersiz.
        Sonderschulelerin maliyeti yüksektir. Sınıflar küçüktür. Sonderschule öğretmenlerinin aldığı ücret biraz daha fazladır. Bu da, en azından Almanya açısından idari sorunlar doğurmaktadır. Eğer bir külfetli ve bir de tasarruflu çözüm mevcut ise, o zaman gerekçe gösterilmeden daha külfetli olan çözüm seçilemez. Almanya’nın soruna getirdiği çözüm idari bir işlemdir. Ve ilgili kişiler, bu idari işlemde, özel pedagojik desteği gerekli kılan bir engellilik durumunun varolduğunu belgelemektedir. Her kim bir öğrenim engellilik durumunun varlığını kanıtlamak istiyorsa, o, genellikle bir zeka testine, en azından bir okuma/yazım testine gereksinim duyar. Tüm bunlar uygun, nesnel idari bir uygulama gibi görünür. Günlük tanılama süreçlerine dikkatle bakıldığında, ikidilli çocuklar teste tabi tutulduğunda artık nesnellikten pek sık söz edilmediği hemen görülür.
        Sorunların özü nerede yatmaktadır? İlk önemli nokta, kullanılan test işlemlerinin ikidilli çocuklarla ilgili açıklamalarda bulunmaya elverişli olup olmadıkları sorusudur. Okuma/yazım testleri kullanıldığında, konunun uzmanı olmayan kişiler açısından dahi ilk bakışta bu testlerin uygunsuzluğu hemen göze çarpar. Tekdilli çocukları teste tabi tutmak için geliştirilmiş yöntemlerle ikidilli çocukları ölçmeye kalkan bir kimse, çalışmalarında güvenilir bir kişi değildir. Çünkü, örneğin okula başlayacağı güne kadar herşeyden önce Almanca konuşulmayan bir çevrede büyüyen çocukların, doğdukları andan itibaren Almancayı öğrenme olanağına sahip çocuklarla öylece karşılaştırılamayacağından şüphe duymak için hiçbir mantıklı gerekçe bulunmadığı açıktır.
        Zeka testlerinin gerekçelendirilmesi ise biraz daha karmaşıktır. Zamanın insanları şuna inanmaktadır: Zeka testleri, insanların entelektüel başarım düzeyleriyle ilgili nesnel vargılarda bulunulmasına olanak sağlar. Onlar insanların entelektüel yeteneklerini doğuştan edindiklerine inanırlar. Ve onlar hangi zeka testinin kullanıldığının önemli olmadığına inanırlar. Zekayla ilgili yeni araştırmalar ise çok açık bir biçimde şunu göstermektedir: Tüm bu varsayımlar ne yazık ki yanlıştır. Kültürleri karşılaştıran zeka düzeyi araştırmaları, örneğin milletler arasında ortalama zeka düzeyine ilişkin büyük farklılıklar saptamıştır. Bu testlere göre dünya nüfusunun büyük bir bölümü, Almanya’da ancak sonderschule eğitimine yetecek bir zeka düzeyine sahiptir. Sıradan insanlar belki burada Batı Uygarlığı’nın üstünlüğünü göreceklerdir. Ancak zeka testlerinin, Batı kökenli olmayanların daha kötü sonuçlar elde edecekleri şekilde tasarlandıkları yorumu daha olasıdır.
        İkinci sorun: Entelektüel becerilerin genetik temeli gibi birşey elbette vardır. Ama bu temel, sonradan edinilen yeterliklerin muhtemelen hangi sınırlar içerisinde dalgalanabileceğine ilişkin sadece kabataslak bir saptama ortaya koyar. Öyleyse zeka düzeyi yaşam süresince değişebilir. Ve yeni bulgular şunu göstermektedir: Önemli dalgalanmalar okula başlama koşullarında görülüyor, özellikle de okula yeni başlayan yoksul aile çocuklarında bu görülüyor. Üçüncü sorun: Farklı zeka testleri farklı sonuçlara varabilir. Kültürleri karşılaştıran zeka düzeyi araştırmaları, sonderschulelere sevk işlemlerinde hala sıklıkla kullanılan çocuklar için Kaufmann Zeka Testi (K-ABC) ile Cultur Fair Testi (CFT) arasında 13 IQ puan farkı saptamıştır. Bu noktada şunun da bilinmesi gerekmektedir: Öğrenim engelli tanılaması için geleneksel olarak zeka düzeyinde öngörülen fark, ancak 15 puanlık bir farktır (IQ 70 ile IQ 85 arası). 13 IQ puan farkı, çokluk, bir çocuğun öğrenim alanında özel pedagojik gereksinmesi bulunup bulunmadığını saptamak açısından belirleyici olmaktadır.
        Öyleyse bilirkişilerin sonuçlar üzerinde büyük bir etkisi bulunmaktadır. Bu bilirkişiler ikidilli çocuklara uygun normlar içermeyen yazım testleri kullanabilirler. Farklı kültürden gelen çocukları mağdur edebilecek IQ testleri kullanmaya karar verebilirler (örneğin K-ABC’yi ya da HAWIK’i kullanabilirler). Öyleyse ikidilli çocukların engelli okullarındaki yüksek oranını açımlayacak üçüncü bir açıklama olanağı doğuyor. Göç kökenli çocukların förderschulelerdeki oranı, özel pedagojik destek gereksiniminin saptanması amacıyla kullanılan araçların adil olmaması, bir diğer ifadeyle ikidilli çocuklara uygun olmaması nedeniyle de, ortalamanın üzerindedir.
        Demek ki yeterince olumsuzluklar var. İçindeki katkı maddeleri: Avrupa’daki diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, geleneksel olmamanın da ötesine geçen bir engellilik kategorisinin kurumsallaştığı bir okul sistemi. Pek bir yararı olmayan ve görüldüğü kadarıyla Alman nüfusun haklı gerekçelerle artık uzak durduğu sonderschuleler. İkidilli çocuklarla ilgili tanılama çalışmalarında adil olmayan yöntemler kullanan öğretmenler. Bu bir skandal mı? Birilerinin bu olumsuzluklarla ilgilenmek isteyip istemediğini zaman gösterecek. Özellikle şimdi buna fırsat var. NRW okul yasaları şu an yeniden düzenleniyor, çünkü uluslararası anlaşmalar (BM Engelli Hakları Anlaşması) Almanya’da da engelli okulları oranının düşürülmesini zorunlu kılıyor. Göç geçmişi bulunan aileler peki bundan yararlanabilecek mi?