Die Gaste
İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
ISSN 2194-2668
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
(Initiative zur Förderung von Sprache und Bildung e.V.)


  • SONRAKİ YAZI
  • ÖNCEKİ YAZI
    5. Sayı / Ocak-Şubat 2009



    Die Gaste 5. Sayı / Ocak-Şubat 2009

     
     

    Die Gaste

    İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE

    ISSN 2194-2668

    DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN
    İNİSİYATİF

    Yayın Sorumlusu (ViSdP):
    Engin Kunter


    diegaste@yahoo.com

    Anadili ve Demokrasinin Temeli


    Engin KUNTER





        Bir kişinin anadilini öğrenme hakkı, şüphesiz tartışılmamalıdır. Ancak Almanya’da bir şeyler oluyor. Son yıllarda neredeyse her gün özünde demokrasi ve temel hak ve özgürlüklerin bulunduğu yeni bir tartışmayla karşılaşılıyor. Bu tartışmalara sebep veren olaylar her ne kadar Frankfurt polis müdür yardımcısı Wolfgang Dashner’in bir zanlıya işkence tehdidinden üniversitelerde harç uygulamalarına, okullarda teneffüste öğrencilerin kendi aralarında ana dillerinde konuşmalarının yasaklanmasından, Amsterdam’ın Schiphol hava alanında kullanılan “vücut tarayıcılarının” Almanya’daki hava alanlarına da konulmasının düşünülmesine kadar çok çeşitli konulardan çıksa da, özünde bir ve aynı sorunu barındırıyorlar: “Temel hak ve özgürlüklerin sınırları ve kısıtlanması”. Böylesi bir ortamda, ana dilini kullanma ve bunun için temel oluşturan ana dilini öğrenme hakkı da, genel tartışmalardan ayrı, yalıtılmış ve bağımsız düşünülemez. Çünkü tüm temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasının tartışıldığı bir ortamda, tek bir hak konusundaki ihlali yalıtılmış olarak savunmak, geneli görememek, ciddi ve bilimsel bir çözüm üretememek anlamına gelir.
        Bu nedenle bütün sorunlarda olduğu gibi, önce konunun özü, yani temel hak ve özgürlüklerin nasıl ortaya çıktıkları ve ne anlama geldikleri kavranmadan, bu tartışmaların doğru bir şekilde anlaşılması mümkün değil.
        Demokrasi, temel hak ve özgürlükler genel olarak dünya çapında, değişik ülkelerdeki olayların birbirlerini etkilemesi ile gelişmişlerdir. Bu anlamda Alman Anayasasındaki temel hak ve özgürlüklerin, bu konudaki dünya çapında önemli devrimler, halk hareketleri ve olaylardan ayrı ortaya çıkmadıkları kesindir. Demokrasi, temel hak ve özgürlükler gibi kavramların Avrupa’daki tarihsel başlangıcı olarak 1789 Fransız devrimi kabul edilebilir. Her ne kadar öncesinde örneğin Habeas Corpus gibi, Magna Charta Libertatum2 gibi insan hak ve özgürlükleri açısından önemli bazı yasalar olsa da, ilk kez 1789 Fransız Devrimi’nin ürünü olan “Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi” ile tam anlamıyla bu denli kapsamlı ve bütünsel olarak “Temel Hak ve Özgürlükler”in korunması ortaya çıkmıştır.3 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 2. maddesine dayanan, zorbalığa, yani hak ihlaline, her hangi bir yasal biçim gözetmek zorunda kalmaksızın direnme hakkı, günümüzde bile bir çok anayasada bulunmamaktadır. Bu bağlamda 23.5.1949 tarihli Alman Anayasası da dahil, kendisinden sonra ortaya çıkan çoğu anayasa düzenlemelerinde de, en azından ortaya çıkardığı bütünsellik ve örnek kavramlar açısından, bir temel oluşturmuştur.4
        Temel Hak ve özgürlükler tarihte önce krala, daha sonraları devlete karşı insanları korumak amacıyla ortaya çıkartılmışlardır. Ardından bu korumanın da yeterli olmadığı, kişinin devletten belli haklarını gerçekleştirebilmek için taleplerde bulunabilmesinin de gerekli olduğu anlaşılmıştır. Bu, hem devleti görevlendirme hem de kendini devletten korumaya yönelik duruma, anayasa hukukunda, anayasa yapma erkine sahip halkın, kendi ortak çıkarlarını temsil ile devlet erkini görevlendirmesi ve bu görevi yerine getirebilmesi için erkle donattığı devlete karşı, kendini koruması tanımı getirilmiştir.5 Kralın ya da padişahın keyfi buyrukları ile her an malına, özgürlüğüne, canına kastedilebilinen kulluktan çıkılabilinmesinin ve özgür insanlar olunmasının ilk koşuludur temel hak ve özgürlükler. (Elbette kuvvetler ayrılığı, bağımsız yargı, her insanın doğuştan eşitliği gibi kavramlar olmaksızın, gerçek anlamlarından uzak, basit birer iyi niyet gösterisinden öteye geçemezler.6 Ve her iyi niyet gösterisinde olduğu gibi, güçlü taraf, istediği zaman kötü niyetli de davranabilir).
        Güncel tartışmalar ise yeni haklar edinilmesi ya da hakların genişletilmesi bir yana, var olan hakların kısıtlanıp kısıtlanmaması yönündedir. Artık doğrudan var olan hakların “fazla” olduğu, kötü niyetlilerce de kullanılabileceklerinden, toplumu dışardan ve içerden saldırılara açık hale getirdiği, bu anlamda sınırlandırılmaları gerektiği, ancak bu şekilde tehlikelere karşı korunulabilineceği tartışmaları söz konusudur.7 Sadece son 7 yıl içinde temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan 50 den fazla yasa çıkartılmıştır. Ve sıklıkla bu yasalar suç işlenmeden, engellemeye yönelik yasalardır. Yani bağımsız yargı önünde suçu kanıtlanmış ve hem toplumu korumak, hem de kişiyi yeniden topluma kazandırmak amacıyla yasaca öngörülmüş bir cezaya çarptırılmış bir kişiyi değil, her hangi bir mahkemenin kararından bağımsız olarak, sadece zanlı olan her hangi bir kişiyi, ve böylece aslında hemen herkesi kapsayan ve etkileyebilecek yasalar. Çoğu insanın internet ve telefon gibi iletişim araçlarını kullandıklarını ve buralardaki her hangi bir konuşmanın içinde geçen herhangi bir kelime yüzünden örneğin bir kundakçılık davasının zanlısı haline gelebileceğini düşünelim.8 Bu ve bunun gibi nedenlerle bazı haklarınızı kullanmaktan çekinir hale geldiğinizi. Veya demokratik hak olan toplantı hürriyeti sırasında polis kameralarına kaydedilmek istemiyorsanız, belki de artık bu hakkınızı da kullanmamanız gerektiğini. Ya da artık çocuklarınızla ana dilinizde duygu ve düşüncelerinizi paylaşamaz hale geldiğinizi, çünkü kaldırılan anadil dersleri, almanca olarak verilmeye başlanan ve gittikçe yaygınlaşan din dersleri ve teneffüste bile almanca konuşma zorunluluğu nedeniyle çocuklarımızın, gün boyu en uzun bulundukları yerde, okulda ana dilleriyle bağları kesildiği için dillerini bilmediklerini. Bir düşünün parmak izinizin bir suçlu gibi artık kayıt altında tutulduğunu, tüm telefon görüşmelerinizin kaydının bulunduğunu, kütüphaneden ödünç aldığınız kitaplardan, satın aldığınız en basit şeylere kadar her şeyin bilindiğini, banka hesabınızın denetlenebildiğini, ne zaman nereye para harcamışsınız, aldığınız her üründe bulunabilecek RIFID sistemiyle tüketim profilinizin çıkartılabileceğini ve birilerinin bu bilgileri sürekli biriktirdiğini. Tüm bu bilgilerin toplanması, hakların değişik yasalarla kısıtlanması karşısında “ben bir şey yapmadım ki, bana ne” diyebilenlere karşı basit bir soru geliyor insanın aklına: Eğer bu ve benzeri bilgiler gerçekten umursamadığımız kadar önemsizse, bunları toplamaya yönelik yasalar sadece memurlara iş imkanı sağlamak için mi çıkartılıyor? Yoksa bu bilgiler ve yasalar bütününden belli hareket imkanları ve belli bir güç sağlanabileceği için mi? Eğer bilgi güç demekse, ve normal yurttaşlar artık hakları kısıtlanan şeffaf birer veri bankasına dönüşüyorsa, bunun demokrasiyle alakası ne?
        Yazının girişinde verilen örnekler doğrudan demokrasinin sorgulanıyor olmasının tek tek olaylara yansısıdır. Bu yansı ise idareden yasamaya, devletin bir çok kesiminde var olan daha fazla yönetme çabasının göstergesidir. Oysa demokratik devlet kavramında egemen sadece ve sadece halktır. Devlet aygıtı ise bu egemenin yönetim aracıdır. Demokrasi çoğunluğun yönetim biçimidir ve sadece her bir birey özgürce haklarını kullanabildiği oranda yönetime katılabilir ve yönetmesi için seçtiklerini denetleyebilir. O halde yurttaşların, yani devletin kurucularının temel hak ve özgürlükleri, çoğunluğun yönetime katılabilmesinin yegane aracı ve temel şartıdır. Çünkü halkın temel haklarını ölçüsüzce kısıtlayan bir devlet aygıtı, aynı zamanda kendi gücünü halktan almak yerine halkın üstünde var olmaya başlar. Seçilmişin, seçenin temel haklarını kısıtlayabilmesi, seçeni yaşamının her alanında (özel yaşamında da) denetler hale gelmesi, tarih boyunca demokrasinin fiilen ortadan kalkmasıyla ve değişik biçimlerdeki diktatörlüklere geçişle sonuçlanmıştır. Bu bağlamda son derece hassas bir çizgide ilerlenen bu günlerde, istemediğimiz sonuçlarla karşılaşmak istemiyorsak, yüzyıllar içinde gelişmiş, bunca kan ve çabayla edinilmiş ve demokrasinin temeli olan temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasının bir kez daha etraflıca düşünülmesi gerekmektedir. Bu noktada herkese düşen görev, temel hak ve özgürlüklerinin bilincine varıp, devleti denetleme görevini elden bırakmamasıdır. Ve eğer yapabiliyorsa, onu yönetmesi.




        Dipnotlar:
        1
    Esin İleri, AT/AB’de Türkçe’yi anadili olarak öğrenme hakkı ile ilgili düzenlemeler, Die Gaste, Sayı: 4, s. 7.
        2
    Magna Charta Libertatum İngiltere’de krala karşı soyluların ve dolaylı olarak yurttaşların da belli haklarını güvenceye alan bir yasaydı. Habeas Corpus gene İngiltere’de “vücudun senin olsun” anlamına gelen ve hiç bir yurttaşın mahkeme kararı olmaksızın keyfiyen tutuklanamayacağını belirleyen bir sözleşmeydi.
        3
    Bkz, Frank Neubacher, Kriminologische Grundlagen einer internationalen Gerichtsbarkeit, Mohr Siebeck 2005, s. 48f.
        4
    Peter Unruh, Der Verfassungsbegriff des Grundgesetzes, Tübingen 2002, s. 129f; 1787 tarihli Amerikan Anayasası ve 1791’de bu anayasaya eklenen Bill of Rights ile ortaya çıkan temel hak ve özgürlükler Fransız Devrimi ile sadece Avrupa kıtasına ulaştırılmamış, aynı zamanda örneğin kuvvetler ayrılığı ve zorbalığa karşı doğrudan direnme hakkı gibi kavramlarıyla daha da genişletilmiştir.
        5
    Sieyes, Qu’est-ce que le Tiers état?, s. 180 f.; Peter Unruh, Der Verfassungsbegriff des Grundgesetzes, Tübingen 2002, S. 15; Christian Starck, Der Demokratische Verfassungsstaat, Tübingen 1995, s. 164.
        6
    Örneğin Fransız Devriminin temel hak ve özgürlüklerinin de 1794’te Robespierre’in idamı ve devrimin erken sonlandırılışından sonra, insanların doğuştan eşitliği, anayasanın diğer yasalara üstünlüğünün kaldırılması gibi uygulamalarla sadece iyi niyet göstergeleri haline getirilişi. Alman anayasal düzeninde –1919 Weimar Anayasası– hakim fikrin hem yasamanın temel hak ve özgürlüklerce sınırlandırılamayacağını savunması hem de yasaların temel hak ve özgürlüklere uygunluğunu denetleyebilecek yargı yolu bulunmaması gibi. Sonuncusu için bkz. Christian Starck, Der demokratische Verfassungsstaat, Tübingen 1995, s. 154.
        7
    Birçok örneklerinin dışında bkz. İçişleri bakanı Wolfgang Schäuble, “Sicherheitsdebatte in Deutschland”, lpb; Der Spiegel, 9 Temmuz 2007. Konuya başka bir açıdan yaklaşarak, genel durumun toplumun güvenliği ile kişilerin hak ve özgürlükleri ikilemine dönüşmekte olduğunu, ancak temel hak ve özgürlüklerin savunulması gerektiğinin savunulduğu Ist die kollektive Sicherheit Feind der individuellen Freiheit?, Jutta Limbach, Zeit Online, 10 Mayıs 2002.
        8
    Interview: Grundrechte vs. Überwachung, Readers Edition, 06.05.2008.