Die Gaste
İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
ISSN 2194-2668
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
(Initiative zur Förderung von Sprache und Bildung e.V.)


  • Bilgilendirme Toplantıları III – 22 Kasım 2010 / Simmern-Hunsrück
Die Gaste’nin Almanya’da yaşayan Türkiyelilerin anadili, eğitim, kültür ve entegrasyon konularında bilgilendirme toplantılarının üçüncüsü Simmern'de gerçekleştirildi.

Die Gaste Bilgilendirme Toplantıları III

Die Gaste Bilgilendirme Toplantıları III



    Simmern: Tipik Bir Almanya Kasabası
    Rheinland Pflaz eyaletine bağlı Rhein-Hunsrück bölgesinde bulunan Simmern ve Rheinböllen beldeleri Ren-Mosel ve Nahe nehirlerinin ortasında yer almaktadır.
    7.934 nüfusun yaşadığı Simmern’de, yaklaşık 1.000 Türkiyeli yaşamaktadır. Türkiyeliler, çokluk Teves fren montaj fabrikası ile ZF Friedrichshafen AG’ye ait metal fabrikasında çalışmaktadırlar.
    Hunsrück-Simmern ve Rheinböllen beldelerinde bulunan okullarda eğitim gören Türkiyeli göçmen çocuklarının sayısı 135 olup, bunların 53’ü ilkokul, 67’si realschuleplus ve 15’i de yakın çevredeki liselerde okumaktadır.
    Simmern’de bir Türkçe öğretmeni (Hacı Bekir Topalak) bulunmakta ve derslere 10 öğrenci katılmaktadır.
    Aynı zamanda toplantının düzenleyicisi olan Hacı Bekir Topalak’ın verdiği bilgiye göre, Türkçe dersleri haftada iki saat olup, derslerde olabildiğince Türk kültürü, Türkiye coğrafyası, Türkçe sözcük belleğinin artırılması için çaba gösterilmektedir. Türkçe dersi, tüm Rheinlandpfalz da olduğu gibi, burada da karnede MU (Muttersprache Unterricht) olarak yer almaktadır.
    Simmern’de biri cami derneği ve diğeri Türkgücü adlı spor derneği olmak üzere iki dernek bulunmaktadır. Ayrıca Cem Alevi Cemiyeti ile Atatürkçü Düşünce Derneği yakın zamanda oluşturulmuştur.
    Sosyal faaliyet olarak, sadece cami derneğinin düzenlediği kermesler bulunmaktadır.
    Bunun dışında Simmern’deki Türkiyeliler için en önemli “sosyal paylaşım” ortamı düğün ve cenaze törenleri olmaktadır.
    Türkiyelilerin 120’si Alman vatandaşıdır.

    Toplantının açış konuşmasını yapan Hacı Bekir Topalak, Almanya’da yaşayan göçmen çocukları için düzenlenen Türkçe dersi yıllık programının uygulanmasında büyük zorluklarla karşılaştıklarını bildirdi. Çocuğun temel bilgilerden yoksun olduğunu ve bunun olması gereken bilgi düzeyine göre düzenlenmiş programın işlevsizliğine üzerinde durdu. “Ders konusu ne olursa olsun, önce kelimenin tarihsel, geleneksel, kültürel gibi anlamlarını betimlemeden ders işlemenin imkanı yok. Her konuda çocuklarımıza bir şeyler öğretmeye çalışıyorum ve bunu da haftada iki ders saatine sığdırmaya çalışıyorum” dedi.
    Die Gaste Yayın Kurulu’ndan Engin Kunter, Die Gaste gazetesinin ortaya çıkışı ve gelişimi üzerine açıklamalarda bulundu. Almanya’da yaşayan Türkiyeli göçmenlerin dil ve eğitim temelinde var olan sorunlarını dile getirmek, bu doğrultuda bilimsel çözüm önerilerini duyurmak ve bu konuların dile getirildiği bir platform oluşturmak amacıyla yayınlanan Die Gaste’nin hedefleri, amaçları ve düzenlediği etkinlikler hakkında bilgi verdi.
    Die Gaste Genel Yayın Yönetmeni Zeynel Korkmaz, Alman eğitim sisteminde Türkiyeli göçmen çocuklarının dil sorununa ilişkin değerlendirmelerle bulundu.
    “Başta şunu saptayalım, göçmen ailelerin çoğunluğunun evde Türkçe konuştukları biliniyor. Ve biz bu kesimi konu ediniyoruz. Çocukların temas ettikleri ilk dil yani anadilleri Türkçedir. Karşılaştığımız özel durum ise, Türkçeyle başlayan dil ediniminin, göç koşullarında ve toplum dilinin farklı olduğu, somut olarak Almanca olduğu bir ortamda gerçekleşmesidir. Diğer ifadeyle Türkçeyle başlanıyor ve dış dünya Almanca konuşuyor. Bu içinde bulunduğumuz somut bir durumdur.”
    Anadilinin eğitim dili düzeyinde geliştirildiği takdirde Almancanın doğru ve daha hızlı öğrenebileceğine ve bunun programlı, sistemli bir Almanca öğretimi ile gerçekleşebileceği, bunun yanı sıra uygulamanın aileleri de kapsaması ve programın aile ortamında sürdürülmesinin sağlanması gerektiğini belirten Zeynel Korkmaz, konuşmasını “Biz Die Gaste olarak, anadili sorununun, belli boyutlarda eğitimde eşit fırsatlar sağlanabilmesi için can alıcı bir konu olduğunu söylüyor ve anadilinin, ancak eğitim dili düzeyinde geliştirildiği takdirde Almancanın öğrenilebileceğini savunuyoruz. Bu görüş, bilimsel bir temele sahiptir ve Alman devleti bu bilimsel sonuçlardan kesinlikle haberdardır. Bizim önerdiğimiz proje, çocuğun anadilini geliştiren ve bu gelişmeye paralel olarak eğitim dili Almancasının öğrenilmesinin sağlanmasına yöneliktir. ‘Sokak dili’yle ifade edersek, amaç, ‘hoch’ Türkçenin üzerine ‘hoch’ Almanca’nın inşa edilmesidir” diyerek tamamladı.
    Die Gaste Yayın Kurulu’ndan Ozan Dağhan, işgücü göçünün elli yıllık tarihine ilişkin belli başlı örnekler vererek “bilinememezlik ve unutulmuşluk içinde göç tarihimizin derinliklerinde gizlenmiş pek çok gerçek bugünün toplumsal ilişkilerini belirlemektedir” dedi. Günümüzde varlığını sürdüren sorunların anlaşılması için dünü tam anlamıyla bilmenin ve öğrenmenin ivedi bir gereksinim olduğuna dikkat çekerek “Son olarak şunu belirtmeliyim: sorunlar bir kez doğru saptandı mıydı, yapılması gereken bunları çözmektir. Ama bunun çözümü bizlere, biz Türkiyeli göçmenlere düşmektedir. Bundan ne kadar uzak durursak, ne kadar “her şeyin normal olduğunu” düşünmeye devam edersek, çocukların gelecekleri o kadar karanlık olmaya devam edecektir. Artık çocukların bir an önce büyüyüp bir “işe sokmak” yerine, onların okuyabilecekleri yere kadar okumalarını sağlamak zamanı gelmiştir. Belli eğitim almış her çocuk, er ya da geç doğrunun, iyinin, güzelin, mantıklı olanın ne olduğunu bilecek ve öğrenecektir” dedi.
    Sunumlardan sonra, katılımcılar sorularını ve görüşlerini ortaya koydular.
    Sıkça dile getirilen, “Öngörülen ve tartışılan proje ve programların uygulaması doğrultusunda bu sorunların çözümüne ulaşmak mümkün olacaktır. Fakat bu süre içinde çocuklarımız için ve genel olarak neler yapmalıyız?” sorusu soruldu.
    Bir katılımcı, “Çocuklarımıza bilgi vermek amacıyla gereksinim duyduğumuz çocuk kitapları örneğin Türkçe olarak Almanya’nın belli başlı (temel) özelliklerini, kültürünü anlatan kitaplara ulaşmamız mümkün olmuyor. O nedenle bu bilgileri Almanca okumak zorunda kalıyoruz. Aynı zamanda Frankfurt kitap fuarı dışında ihtiyaç duyduğumuz kitapları ancak Türkiye’ye gittiğimiz zaman temin edebiliyoruz.” diyerek bu konudaki önemli bir eksikliğe dikkat çekti.
    Özellikle eğitim konusunda, hangi olanakların mevcut olduğu, var olan eğitim haklarının Alman eğitim sistemindeki karşılığı vb. gibi sorulara ve bu konularda bilgi vermesi gereken kurum ve kuruluşlardan yeterince ve sağlıklı yanıtlar alamadıklarına ilişkin tepkiler ortaya konuldu.
    Simmern ve Rheinböllen beldelerinde yaşayan Türkiyeli göçmenler, bir yandan çocuklarının eğitim ve öğretimlerine ve de anadillerini öğrenme ve geliştirmeleri doğrultusunda verdikleri değer, diğer yandan çeşitli nedenlerle yarıda bıraktıkları ya da bırakmak zorunda kaldıkları eğitimlerine devam etme yönündeki istemleri örnek teşkil etmektedir.
    Yaşadıkları tüm bu olumsuzluklara, sıkıntılara ve sorunlara rağmen çağdaş, demokratik bir yaşam sürdürme, bunu gelecek kuşaklara aktarma ve bu yaşam birikiminin geliştirilmesi için kurdukları Hunsrück-Simmern Atatürkçü Düşünce Derneği bünyesinde kültürel, sosyal ve eğitsel programlara yönelik girişimleri Türkiyeli göçmen toplumunun ortak sorunlarının çözümüne kısa ve uzun vadede sağlayacağı katkı açıktır.